SİDYMA ANTİK KENTİ
SİDYMA ANTİK KENTİ
Tarihin tozlu sayfalarında yer almış olan bir antik kent daha, Sidyma antik kenti. Yine muhteşemliği ile herkesi büyüleyen ve esaslı tarihi ile gezilecek ve görülecek onca yer barındıran bir antik şehir. Peki Muğla’nın turizm rotalarından birinde bulunan bu tarihi antik şehir yolculuğunda sizleri neler bekliyor?
Sidyma Antik Kenti Nerede?
Sidyma Antik Şehri, bir diğer adı ile Fethiye Antik şehri, ülkemizin turizm cennetlerinden biri olan Muğla’nın Fethiye ilçesinde bulunmaktadır. Fakat “Sidyma nerede?” sorusu burada bitmemektedir. Sidyma Antik Kentine, Fethiye ile Kaş karayolunun 40 km kadar batıya ayrılan ve genellikle de stabilize bir yapıya sahip olan yoldan 12 km kadar gidildikten sonra ulaşılabiliyor.
Sidyma Antik Kenti Giriş Ücreti
Sidyma Antik Şehri haftanın her günü ziyaretçilerine açıktır. Bununla birlikte Sidyme antika şehri giriş ücreti yoktur yani girişlere para ödemezsiniz. Sizler de istediğiniz bir günü Sidyma’ya gidebilir ve tarihin esrarengiz sayfalarında ufak bir geziye çıkabilirsiniz.
Sidyma Antik Kenti Nasıl Gidilir?
Sidyma Antik Şehri, Fethiye’ye 55 km kadar uzaklıktadır. Fethiye’den Kaş yoluna doğru hareket eder iken, Esen’den 17 km kadar bir yol ayrımı ile Dodurga mahallesine bağlandığını fark edeceksiniz. Eğer bu yol güzergahını takip etmeye devam ederseniz köyün Asar mahallesine varmış olur ve buradan Sidyma Antik Kenti ören yerine ulaşırsınız.
Sidyma Antik Kenti Tarihi
Sidyma Antik Kenti günümüzde Fethiye ile Kaş karayolu üstünde Eşen sapağına 17 km kadar mesafede bulunan Dodurga köyü yakınlarındadır. Sidyma’nın sahip olduğu ismin, yani Sidyma kelimesinin manası hala çözülmemiştir. Bunun haricinde Sidyma Antik Kenti’nin kuruluşu ile ilgili de günümüzde bulunan bilgilerde aydınlatıcı değildir. Bunun beraberinde Sidyma ve etrafında bulunan yörelerde de yeteri kadarıyla yüzey incelemesi ve arkeolojik kazının yapılamayışı Sidyma ile ilgili birtakım noktaları karanlıkta tutmaya devam etmektedir.
Günümüzde Sidyma Antik Kenti’nde ulaşılan kalıntılar Roma devresine ilişkin kalıntılardır. Fakat bilinmektedir ki, burada ele geçirilmiş olan sikkeler, Sidyma Antik Kenti’nin tarihini M. Ö. 1. Yüzyıldan çok daha eskiye indirmektedir. M. Ö. 168 ve M. Ö. 167’de bulunan büyük Likya birliğindeki 23 şehrin içinde adı geçmektedir. Bunun haricinde Lykia birliğinden sonra kurulmuş olan ve 36 şehrin de içinde bulunduğu Koinon birliğine de katılmıştır. Sidyma, Roma döneminde hızlı bir ilerleme göstermektedir. Bu gelişimi özellikle Bizans döneminde de sürmüştür.
Sidyma’nın adını tarihte ilk kez Roma imparatoru Marcus Aurelius yardımıyla duyarız. Roma imparatoru Marcus Aurelius, imparatorluk mertebesine gelmeden evvela Persler ile yaptığı savaşta Lykia’dahi hastalanmıştır. Romalılar, imparator adayı olan Marcus Aurelius’u, Sidyma’dahi bulunan bir ailenin yanına bırakmıştır. Hatta bunun üstüne aile Marcus Aurelius’ a, “Eğer imparator olursan bize ne tür bir iyilik yapardın?” biçiminde soru yönetmişler ve Marcus Aurelius şayet bu soruya, “İmparator olmam imkânsız ama imparator olursam sizi Sidyma’nın en önde gelen kişisi yaparım.” biçiminde cevap vermiştir. Marcus Aurelius, II. Theodosius’ un ölümünden sonra tahta geçmiş ve imparator olmuştur. Sonrasında dahi bu ufak aileye vermiş olduğu sözü tutmuştur. Küçük aileyi yüksek bir makama getirmiş ve bununla beraber dahi Sidyma’yahut ehemmiyet sunarak bu antika kentin gelişiminde büyük rol oynamıştır.
Sidyma Antik Kenti Eserleri
Sidyma akropolü Eşen Köyü’nün kuzeyinde yer alır ve iki bölümden meydana gelen bir tepedir. Bu tepenin güney doğusunda aşağı yukarı olarak 365 m uzunluğa sahip ve yerin bulunduğu konuma göre de 3 m yüksekliğe kadar yükselebilen duvarlar ile akropol çevrili bir biçimdedir. Antik şehrin doğusunda polygonal bir biçimde bulunan kapı ile kapı haricinde gözetleme kulesi de dikkatleri üstüne çekmektedir. Bunun azıcık ilerisinde de geç dönemde inşaatı bitmiş olan bir tiyatro bulunmaktadır. Tiyatronun her ne kadar büyük bir bölümü toprak altında yer almakta olsa dahi, tiyatroya ilişkin oturma sıralarından altı tanesi gözle görülebilmektedir.
Akropolün kuzey evresinde bulunan kalıntıların ne olduğu tam manasıyla anlaşılamasa dahi tahminlere göre, olasılıkların büyük bir kısmı Lykia tarzı kabir anıtları olduğunu belirtmektedir. Lykia tarzı kabir anıtları köyün ortasında yer alırlar ve günümüzde de epey iyi durumdadırlar bunun dışında sütunları dahi ayakta durmaktadır ve stoa, İmparator Claudius döneminde yapılmıştır. Lykia tarzı kabir anıtlarının derhal yanı başında 9 m uzunluğunda bulunan ve bizleri büyüleyen Artemis Mabedi de gene tıpkı dönemlere uzanmaktadır.
Tüm bunların haricinde köyün giriş evresinde yalnızca kemerleri ayakta bulunan hamam ve ayrıyeten bir adet de kilise, bulunmaktadır. Köyün kuzeyinde bulunan bir evin içinde Roma dönemine ilişkin olduğu bilindik mozaiklere denk gelinmiştir. Sidyma’nın sahip olduğu nekropol kısmı epey geniş olmakla beraber bunun beraberinde dahi çok yıpranmıştır. Sidyma’da bulunan kabir kalıntıları şayet M. S I. Yüzyıl ile M .S. III. Yüzyılları arasında tarihlendirilmişlerdir. Bunun haricinde iki tepe arasında bulunan ve sayıları epey çok olan mezarlar Ksanthos ile Pınara’daki mezarlar ile benzemektedirler. Bunların beraberinde Pınara’da görmekte olduğumuz ve güvercin yuvalarına benzeyen kaya mezarlarının haricinde ekstradan ev ve lahit şekillerindeki mezarlar Sidyma için sembolleşmiş konumdadır.
Tüm bunlardan diğer Sidyma antik kentinin şehir merkezi günlük hayat kısmı epey harabe bir biçimdedir. Bu nedenden ötürü dahi Sidyma antika kentinin ev sahipliği yaptığı çok sayıda esere hala daha ulaşılamamıştır. Fakat üst paragrafta bahsetmiş olduğumuz üzere gene de Sidyma antik kentine gitmeyi düşünürseniz birkaç kaya mezarına ve bununla beraber lahit, stoa ve Artemis namına atanmış olan abide mezarlarını görebilirsiniz. Bunun haricinde de bir kilise ve hamam görebilirsiniz ama bu hamam ve kilise yüzyılların eskitmesine dayanamamıştır bu nedenden de yalnızca kemerleri ayakta kalabilmiştir.
Bunun haricinde her ne kadar Sidyma antik şehri içinde bulunmasa dahi etraf seviyesinde gezip görebileceğiniz güzellikler çok sayıdadır. Tepelerin iç kesimlerinde sanki gözlerden saklanan Belceğiz harabeleri bunlardan biri olarak yer almakta ve turistler yönünden keşfedilmeyi bekliyor. Ayriyeten bu harabelere ulaşma sürecinde de birbirinden benzersiz ve görkemli manzaralara eşlik edecekseniz. Belceğiz’den tarla yolunu geçebilir ve orada bulunan Sandık Dağ’ının, taşlık plaja doğru uzanmakta olan ve çam ağaçlarının arasında bulunan diğer bir gizli cenneti bulabilirsiniz. Bu cennete Gavurağılı denmektedir. Bu iki rota haricinde Üç Keçi Tepesi ile Sancaklı Tepesi de yolunuzun üstünde, seyrine doyamayacağınız noktalardandır. Bu yolculuk süreci içinde yanınızda bir rehber bulundurmak isteyebilirsiniz. Bu kılavuz size bölgeyi daha iyi gezdirirken bunun beraberinde seçenek yollar sunarak daha verimli, keyifli bir yolculuk süreci yaşatabilir.